Image Hosted by ImageShack.us

CeMcOcUk  
 
  İnanç 27.04.2025 14:08 (UTC)
   
 
Alevi-Bektaşilerce en kutsal sayılan semah Kırklar Semahı'dır. Bu denli semah çeşitliliğinin oluşmasında, başlarda da söylediğim gibi semahın dönüldüğü kültür alanı olan Aleviliğin zengin bir mozaiksel yapıya sahip olmasından kaynaklanmaktadır.

Semahlar

Alevi-Bektaşilerce en kutsal sayılan semah Kırklar Semahı'dır. Bu denli semah çeşitliliğinin oluşmasında, başlarda da söylediğim gibi semahın dönüldüğü kültür alanı olan Aleviliğin zengin bir mozaiksel yapıya sahip olmasından kaynaklanmaktadır. Ayrıca Aleviler, bir kültür ve yaşam biçimi olan Aleviliğe katkısı olmuş, bu yola gönül vermiş, önder olmuş ulu kişilere büyük saygınlık duymuş ve onları, bugünkü anlamda anıtsallaştıramamışlar ama adlarına bir semah vererek yüceltmişler.

Müzik - Semah

Alevi Yol’unda söz ve müzik veya saz ve söz bir elmanın iki yarısı gibidir. Söz müzikle müzik sözle anlam kazanır. Müzik Alevilerin kültürünün çok güçlü bir bölümüdür. Orta Asya’dan beri gelen Anadolu’da zenginleşen saz/bağlama bir eğlence aracı olmaktan öteye işlevleri vardır. Bağlama ibadetin içinde, Ayin-i Cem’de aşıkların (zakirlerin) elinde nefeslere yol gösterir. Semaha kalkanlara aşk ve heyecan verir. Müzik hem kırsal kesimlerde hem de şehirlerde Bektaşi tekkelerinde kendisinden beklenen işlevi yerine getirmiştir. Bazı Alevi gruplarında bağlamanın yanında kemanın da erkanlarda kullanıldığı bilinmekle birlikte evrensel enstrüman bağlamadır. Ayin-i Cem başta olmak üzere tüm toplantılarda, anma günlerinde, matemde, ölümde söylenen deyiş, nefes, ağıt, mersiye söz ve müziğin ustaca buluşması ile gerçekleşir. Her gelenekli Alevinin vasiyetidir;

Türkülerle gömün beni
Samahlarla salın beni

Müzikle söz, müzikle nefes, müzikle semah birbirini var ederek gelişirler. Semaha kalkan er-bacılar bir yandan insanın dünya ile olan mücadelesini simgelerler, bir yandan bu dünyanın aşılmasını, ruhun yücelmesini ve aslına yani Hakk’a doğru yükselmesini simgelerler. Semah nefeslerle söze dayanır, ezgi ile müziğe dayanır. Söz-saz- ritim-dans her şey bir arada cem olur, bir potada erir. Bunları birleştiren ise semaha yüklenen anlamdır, kutsallıktır. Semah bu nedenle ibadetin bir parçasıdır. Semah sadece “oyun” değildir, sadece “dans” değildir. Semah kendisini oluşturan öğelerin üstünde bir anlama sahiptir.

(Bozkurt, 1995: 19-20).

Aleviler için semah olan Mevleviler için semadır. Mevlana Şems-i Tebrizî ile buluştuktan sonra, onunla tasavvufun derinliklerine dalar ve sema dönmeyi öğrenir. Sema ilahi aşkın, coşkunun, cezbe kapılmanın bir aracıdır. Mevlana “sema”nın ne olduğunu bilene-bilmeyene, sufiye-softaya şöyle anlatır;

Sema nedir bilir misin?
Kendinden geçip Tanrı’ya varmak
Ve de “Bela” sesini duymak

Sema nedir bilir misin?
Gömlekten Yusuf’a ulaşmak
Yakub’un derdine ilaç olmak

Sema nedir bilir misin?
Benim Tanrı’ya öyle bir zamanım var ki!
O süreçte ne en büyük bir melek
Ne de bir peygamber ulaşabilecek!

(Bozkurt, 1995: 19-21).

Semanın müzik kaynağı klasik Türk müziği iken, semahın kaynağı halk müziği, Alevi müziğidir. Müziği oluşturan enstrümanlar farklıdır. İlkinde tasavvuf müziğinin gizemli enstrümanı ney, ikincisinde Aleviliğin geleneksel enstrümanı bağlama ön plandadır. Semahta kadın - erkek birlikteliği vardır.

Bu farklılıklara rağmen semanın da semahın da kökleri tasavvufta birleşir. Her ikisi de bu dünya ile hesaplaşmayı ve Tanrı’ya yönelişi simgeler.

Ey insan, ey kutlu varlık, yeter ki sen özünü Hakk’a yönelt, ister semah aracı olsun isterse sema.

Semahlar konusunda yapmış olduğu çalışmalarla tanınan İlhan Cem Ersever’in bu konudaki görüşlerini, semahların yaygınlığı ve önemi doğrultusunda buraya aktarıyoruz.
Semah, Arap kökenli bir sözcüktür. "İşitmek, uçmak, gökyüzü" gibi sözlük anlamları vardır. Ayrıca terim olarak, müzik ezgilerini dinlemek, vecde gelip devinmek, kendinden geçip oynamak, dönmek demektir. Bu nedenle Aleviler'in yaptıklarına Semah, Mevleviler'in yaptıklarına ise Sema denilmektedir.

Semah adının ne zamandan beri kullanıldığı bilinmemekle birlikte, Orta-Asya Şaman ve diğer Uzak-Doğu inanç kalıntılarını taşır. Bu nedenle gökbilimsel danslardan sayılır. Semahların eski dönemlerdeki izleri oldukça belirsizdir. Eldeki verilere göre, semahların İsa'dan önce de oynandığı ileri sürülmektedir. İlk olarak ateş çevresinde yapılan ritüel Şaman dansları, daha sonraları tasavvuf ve İslamlığın etkisiyle Cem ibadetlerine girmiştir. Anadolu öncesi biçimi hakkında fazla bilgimiz yoktur. Anadolu'ya göç eden Oğuzlar tarafından getirildiği düşünülmektedir. Benzer dans figürlerine Erken Çin dönemi kaynaklarında da raslanmaktadır.

Alevi-semahları, Mevlevi semasıyla oyun ve figür açısından çeşitli benzerlikler gösterir. Öte yandan, semahın Mevlevi tören ve ayinlerine Şems-i Tebrizi tarafından girdiği ileri sürülmektedir.

Semahların doğuşu konusunda ise Alevi-Bektaşi inancında Kırklar Cemi olayı vardır. Aleviler, ilk semahın Kırklar Meclisi'nde oynandığını kabul ederler, Bilindiği gibi, Hz. Muhammed, Mirac'a giderken Kırklar Meclisine uğrar. Kırklar, Hz. Ali'nin başkanlığında toplanmıştır. Burada bilinen söylenceyi ayrıntılarıyla anlatmak istemiyorum. Son bölümünde Kırklardan biri bir tabak içinde üzüm tanesi getirir ve Hz. Muhammed'e uzatır. Hz. Muhammed, bu üzüm tanesini ezer ve suyunda Kırklar'ın hepsi tadar ve esrik olurlar. Bunun üzerine semaha kalkarlar. Hz. Peygamber de semaha kalkar. Hatta kuşağı çözülür ve tüm Kırklar bu kuşağa sarılır ve tek vücut semah ederler. Kırklar Semahı da, bu olaya adanmıştır. Ağır semahtır. tarikat semahlarından sayılır.

Semahlar, her ne kadar çıkış kaynağı olarak Kırklar Meclisi olayında indirgense de aslında İslamlık önce, Orta-Asya çoktanrılı inançlardan, gökbilimsel danslardan kalıntılar taşır. Semahta gezegenlerin, güneş çevresinde dönüşleri simgelenir ki, bu da çoktanrılı inanç sisteminden geldiğini gösterir. Alevi(öte yandan Tahtacılar) semahlarında Hz. Ali, Hacı Bektaş Veli, bir ulu kişi ya da Cem töreninde mürşit postunda oturan Dede oturur.

Semah oyununda ellerin yukarı kalkması Gök-tanrıya, yere doğru uzanması Yer-tanrıya olan inancı ve tapınmayı anlatır. Ayakların yere vuruşuyla kötü ruhları kovmaktadır. Ellerin göğüste çapraz olarak birleşmesi, tüm insanlığı kucaklamak ve sevgi dağıtmaktır. Alevi-Bektaşi düşünce ve geleneğinde, dolayısıyla semahlarda İslami motifler fazla yer almaz. Yalnızca Hz. Ali, Hz. Hüseyin, Hacı Bektaş Veli sevgisi, Ehlibeyt ve 12 imam kültü, ulu sayılan kişilere saygı ve bağlılık aşırı biçimdedir. Dairesel dönüşlerde bir gülün biçimleriyle bir atın yürüyüşünü yada Turna kuşunun uçuşunu, kanat süzüşünü görürüz. Alevi-Bektaşi inancında Turna kutsaldır ve Hz. Ali'nin sesi kabul edilir. At ise, Orta-Asya'dan beri kutsal sayılan bir hayvan kültüdür.

Semahlar Anadolu Aleviliği'nde kutsal ve önemli bir yere sahiptir. Ritüel (ayinsel) bir danstır. Semahla gerçeğe ulaşılır. Bilindiği gibi semah üç bölümdür. Son bölüm olan Hızlanma'da en doruk noktaya ulaşılır ki burada Tanrı vardır. . Tanrı'nın tecellisi insanın kendisi vardır.
Semahlar, belli kurallara göre Cem düzeni içinde dönülür. Çünkü semah, Cem'de yapılan 12 Hizmetten biri ve sonuncusudur. Semah başlamadan önce kadın erkek birbirlerine niyaz ederler. Ardından Mürşit postunda oturan Dede, semah oyuncularını kutsar, gülbank denilen Türkçe dua okur. Bu sırada oyuncuların başları eğik, eller göğüste çapraz biçimde ve ayaklar da mühürlüdür.

Semahlar, önce Miraçlama denilen açış deyişi ve müziğiyle başlar. Daha sonra semaha geçilir. Semah orta-ağır-hızlı olmak üzere üç bölümlüdür. Önce ağır semah nefes'iyle (Şiir) başlar, gittikçe müziğin ritmine göre hızlanır. Semahta oyuncuların ayakları çıplaktır. Çünkü ten, toprakla buluşmalıdır (toprak kültü). Bu, nefes'te şaha duyulan saygıdır. Semah oynanırken, Mürşit-Dede'nin oturduğu makama, taht-ı çerağ denilen yere sırt dönülmez. Geri geri üç adım (buna Teslis: Üçleme denir ki anlamı Allah-Muhammed-Ali'dir) gidildikten sonra dönülür. Dönülürse tarikata ve makama saygısızlık olarak kabul edilir.

Semahlar, bölgelere, ulu kişilere ve bazı hayvan kültlerine göre isim alırlar.
Bölgelere göre semahlar, Fethiye (Antalya), Kırtıl (Mersin), Sivas, Erzincan ve Tokat semahları, Urfa (Kısas Köyü) semahını örnek olarak verebiliriz. Ulu kişilere adanan semahlar ise Kırklar Semahı, Hacı Bektaş, Pir Sultan, Abdal Musa, Fatma Ana, 12 İmam Semahları'dır. Hayvanlı isimli semahların başında ise Turnalar ve Kırat Semahı gelir. Bunların dışında Gönüller, Erkan, İllahlar, Sikke(Afyon) Semahları da vardır.

Semahları oynanış biçimine göre Tarikat Semahları, Yatır Semahları diye ikiye ayrılır. Tarikat Semahları Cemlerde ibadet olarak yapılır, Yatır Semahları ise kutsal sayılan ziyaret yerlerinde yapılan semahlardır. Tarikat Semahları ise yalnızca Cemlerde ibadet olarak yapılır, dışarda yapılmaz. Aynı şey ta öteden beri getirdikleri bir takım kültleri (su, ağaç, toprak, hayvan gibi) de yüzyıllardır aynı değerde korumuşlar ve bunları da semahlarına yansıtmışlardır. Örneğin at kültü ta Orta-Asya'dan beri gelmektedir. At Türklerde kutsal sayılmıştır. Bu nedenle semahın biri Kırat olmuştur. Turnanın sesini Ali'nin sesine benzetmiş ve bir semahın adını da böyle nitelendirmiştir.

Kısaca söyleyecek olursak, Alevi-Bektaşi Kültürü ve Folkloru'nun zenginliği kendi edebiyatına, şiirlerine ve semahlarına aynı biçimde yansımış ve günümüze dek otantikliğini koruyarak canlı bir biçimde kimliğini sürdürmüştür.


Dileğimiz, bu güzel kültürün sevgi, hoşgörü ve kardeşlik içeren mesajının evrenselleşmesi ve gelecek kuşaklarca anlaşılıp korunmasıdır.

Alevi İslam İnancı

Alevi İslam anlayışı, İslam’ın insanlığı aydınlatan evrensel ilkeleriyle hayat bulan, Türklerin Orta Asya’dan Batı’ya ilerleyişlerinde Maveraünnehir’de Ehlibeyt seyyitlerinin önderliğinde inanç kaidelerini oluşturarak Anadolu ve Balkan topraklarında bugün de tüm erdemleriyle yaşayan bir İslam Tasavvuf anlayışının adıdır.

Şah Koca Ahmet Yesevi’nin ve onu izleyen mutasavvıfların, erenlerin, büyük baba ve dedelerin; cemlerle, saz eşliğinde, semahlarla, cinsiyet ayrımı yapmadan icra ettikleri ve insanoğlunun Tanrı’nın özünden yaratıldığı ve balçıktan var edilen tenin, Tanrının ruh vermesiyle, ruhundan üflemesiyle, hayat bulduğu gerçekliğinden kaynağını alan Alevi İslam anlayışı; aynı zamanda Bektaşiliği de, Mevleviliği de, Nusayriliği de kapsamaktadır ve bu manada kullanılmaktadır.

Bektaşilik Alevilik’ten ayrı bir inanç sistemi değildir.

Bugün Anadolu’nun ve Balkanlar’ın tümünde derin bir Hacı Bektaş sevgisi vardır.

Aleviliğin de Bektaşiliğin de, Mevleviliğin de temel şahsiyetlerinden birisi olan Hacı Bektaş’a Alevi’nin de, Bektaşi’nin de saygı ve sevgisi aynıdır.

Anadolu’ya Hacı Bektaş Veli’den önce gelen büyük seyyidlerin varlığı bilinmektedir.

Anadolu’nun önemli bir bölümünde Hacı Bektaş Veli’yi pir olarak kabul eden çok büyük kitlenin varlığı yanında, Ebul Vefa, Ağucan (Ağuiçen/Ağucen), Baba Mansur, Kureyşan gibi büyük Alevi ulularının öncülüğünde kimliğine kavuşan Alevilik/Bektaşilik özünde farkın olmadığı aynı kökün inanç sistemleridir.

Yalnız, Osmanlı İmparatorluğu’nun ana kurucu unsuru olan Alevilerin zamanla devlet ve toplum yaşamından dışlanmalarına rağmen; Yeniçeri Ocağı’nın ana kurucu unsuru olan Bektaşilik dediğimiz inanç yapısının 1826 yılına kadar da devlet tarafından kabul gördüğü bir gerçektir.
Bugün daha çok Batı Anadolu’da varlığını sürdüren, Hacı Bektaş’ı Veli’yi pir kabul ederken, Balım Sultan’ın hazırladığı yine Alevi İslam’ın bir başka yorumu olarak Balım Sultan Erkanı’nı uygulayıp, Hacı Bektaş Veli’nin mücerret (kutsal bekar) olduğu inancını paylaşan ve soyca Ehlibeyt seyyidlerine yani dedelere bağlı olmamakla birlikte, Alevi İslam felsefesiyle yetişmiş, babaların öncülüğünde Alevi İslam kimliğini yaşayan insanlara Bektaşi denmektedir.

Alevi İslam anlayışının temel dini dayanağı bizzat Kur’an’ın kendisidir.

İnsanoğlunun o güne kadar olan tüm birikimlerinin üzerine bir ışık örtüsü gibi gelen Kur’an insanlara doğruluğu, dürüstlüğü ve adaleti öğütleyen kutsal bir metindir.

Alevi İslam anlayışının bir diğer önemli kaynağı elbette ki İslam Peygamber’i Hz. Muhammed’in kendisidir.

Tüm İslam dünyasının peygamberi olduğu gibi aynı zamanda son peygamber olarak, kendisine kadarki diğer peygamberlerin ve dinlerin de tüm düşünce ve inançlarını kucaklayan Hz. Muhammed’in kutsal hadisleri ve hayatındayken uyguladığı kurallar Alevilerin de kabul edip uyguladıkları temel ahlak kurallarıdır.

Hz. Muhammed’le birlikte Ehlibeyt’in en önemli ismi olan Hz. Ali, istisnasız tüm Alevilerin rehber aldıkları büyük bir din önderidir.
Aleviler; mazlumun yanında olan, eşitlik ve adalette İslam’ın Peygamber’den sonra en büyük ismi olan, Kuran’ı Natık (konuşan Kur’an) olarak Kur’an’ın özünü en iyi bilip yorumlayan ve İslam Tasavvufunun da kurucusu olan Hz. Ali’ye inançlarını borçludurlar.

Büyük bir alim ve devlet adamı olan Hz. Ali, inananlar için gerçek bir inanç kaynağıdır.
Hz. Hüseyin ise Aleviler tarafından ikinci Nuh kabul edilmektedir.

Çünkü o Kerbela’da kendisinin en kıymetli varlıkları olan ailesini, canıyla birlikte zalimliğin simgesi olan Yezit ordularının ayakları altında feda ederken; insanlığın en büyük destanını yazıp, İslamiyet’i yok olmaktan kurtarmıştır.

Hz. Hüseyin babasının meşhur sözüyle, orada haksızlığın önünde eğilmeyerek, sadece kendi şerefini değil Hz. Muhammed’in de şerefini dolayısıyla Müslümanların onurunu yok olmaktan kurtarmıştır.

Hz. Hüseyin ve Kerbela Alevi İslam anlayışının temel inanç kaynaklarından birisidir.
Baskı ve zulüm sonucunda Maveraünnehir’e sığınmak zorunda kalan Ehlibeyt seyyidlerine en fazla sahip çıkan Türkler olmuştur.

Türk kavimleri Ehlibeyt seyyidleri yani dedeleri aracılığıyla İslam’ı öğrenmişler ve benimsemişlerdir.

İşte bugün Alevi İslam anlayışı dediğimiz inancın özünde, Hz. Peygamber ve Hz. Ali’nin yaşadığı İslam’ı yaşayan seyyidlerin, kendilerine sahip çıkan Türk kavimlerinin gelenek ve görenekleriyle yeni bir senteze ulaştırdıkları din yorumu vardır.
Bu nedenlerle Mevlana’nın, Yunus Emre’nin, Hacı Bektaş’ın yaşattıkları Alevi İslam anlayışında etnik temele dayalı olmayan, hoşgörü felsefesinin egemen olduğu bir insan severlik (hümanizm) vardır.

Bunun temel dayanaklarından birisi de Hallac-ı Mansur, İbn-i Rüşt, Beyazıd-ı Bestami, Seyyid Nesimi İslam düşünürlerinin düşünceleri ve eserleridir.

Alevi İslam anlayışı hem kendi inanç anlayışının ördüğü, hem de kendi varlık alanını ortaya koyan büyük ozanların, filozofların görüş ve düşünceleriyle, derin anlamlı şiirleriyle vücut bulmuş bir inançtır.

Bir devletinin nasıl yönetilmesi gerektiğini ölümsüz sözlerle damadı olduğu Padişah Osman’a (Otman) iletirken Şah Edebali, Hz. Ali gibi adalet, eşitlik, hoşgörüden bahsetmektedir. Buradaki Edebali’nin öğütleri; Mısır’a tayin ettiği Vali Malik Ejder’e Hz. Ali’nin vasiyet ettiği öğütlerin aynısıdır.

Sosyal ve ekonomik anlamda üreten ve tüketen arasında en ideal ölçüyü bulmaya çalışan ve alın terine, emeğe en büyük değeri vererek üretimi özendiren Ahiliğin kurucusu olan Ahi Evran-ı Veli de, aynen Edebali gibi bir Alevi dedesi, Türk öncüsüdür.

Anadolu toprağından sonra, Balkan topraklarının da Türkleşmesini ve İslamlaşmasını sağlayan Abdal Musa, Sarı Saltuk, Geyikli Baba, Akyazılı Sultan, Otman Baba, Demir Baba, Gül Baba, Seyid Ali Sultan, Kaygusuz Abdal gibi yüzlerce Alevi dedesi ve babası gülün gülle tartıldığı bir hayat anlayışıyla Hıristiyanı, Yahudisi, Sünnisi, Ataşperestti, inananı, inanmayanıyla tüm insanları eşit davranarak, onları eğiterek, İslamiyet’in gülen yüzünü, hoşgörülü barışçıl yüzünü göstererek bu toprakları sonsuza kadar kalıcı bir şekilde fethetmişlerdir.

Zamanla nasıl ki Hıristiyanlar hiçbir baskı olmamasına karşın Müslümanlaşmışlarsa, Rum diyarı olan Anadolu ve Balkanlar Türk yurdu haline dönüşmüşse, bugün Avrupa ülkelerinin savunduğu çağdaş insani değerler de Osmanlı İmparatorluğu’nun yayıldığı dört kıtada, tüm uluslara ve dinlere barış götürmüştür. Yine bu Alevi İslam anlayışı sayesinde olmuştur.
Nihayetinde Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda da yüce önder Mustafa Kemal Atatürk de, Nutuk’da da belirttiği gibi haksızlık önünde asla eğilmeden, aynen Hz. Hüseyin gibi, aynen Aleviler gibi, yürüyüp vatanı düşmandan kurtarmıştır.
 
  AleViYiM...
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
ToPlAm 10761 ziyaretçiCemCocuk'u ZiYaReT eTtİ...