Biz Ali'nin Yolundayız
Âlem bu gerçeği bilsin
Biz Ali'nin yolundayız
Giden gitsin, gelen gelsin
Biz Ali'nin yolundayız
Ali hakikattan yana
Her şeyi borçluyuz ona
İlim irfân anlayana
Biz Ali'nin yolundayız
Onu tanıyanlar tanır
Hak olduğuna inanır
Haklılar hep yalnız kalır
Biz Ali'nin yolundayız
Hakbin gözlerine kurbân
O hak sözlerine kurbân
Yürü izlerine kurbân
Biz Ali'nin yolundayız
Suç mu şimdi Allâh demek
Alileri candan sevmek
Gittikleri yoldan gitmek
Biz Ali'nin yolundayız
Bunu bütün âlem bile
Ali haktır Hak'tan gele
Benzer dağdan inen sele
Biz Ali'nin yolundayız
Peygamber'in nişânesi
Hânesi onun hânesi
Fatıma'nın birtânesi
Biz Ali'nin yolundayız
Resûl emâneti Ali
Odur vasî, odur velî
Hasan, Hüseyin'dir gülü
Biz Ali'nin yolundayız
Hesap yanlış, kör vesvese
Kulak ver bu gelen sese
Sus diyemez ona kimse
Biz Ali'nin yolundayız
Mekke şehir, dünyâ ülke
Sevgin işledi tüm mülke
Kimse inemez bu köke
Biz Ali'nin yolundayız
Recep Yağlı
Ali'siz Alevi Olmaz
Behey nankör, nâdan adam
Ali'siz Alevi olmaz
İnkar ediyorsun neden?
Ali'siz Alevi olmaz
İnancı, ikrarı nettin?
Hayalî Ali ürettin
Şeytan'a mı biat ettin?
Ali'siz Alevi olmaz
Ali'dedir gerçek İslâm
Eşi yoktur, örnek insan
Böyle emrediyor Kur'ân
Ali'siz Alevi olmaz
Hem Ali, hem Şâh-i merdân
Size mi kaldı bu meydân
Amacın ne, fitne Şeytân?!
Ali'siz Alevi olmaz
Ol Ali yücedir gâyet
Hakkında var bir çok âyet
İnkâr edenlere lanet
Ali'siz Alevi olmaz
Aşık Musa'm ikrar verdim
Gerçeği Ali'de gördüm
Ona kavuşmaktır derdim
Ali'siz Alevi olmaz
Musa Karakaş
O Şah-ı Mazlum'a Acımadın mı?!
Haksız kalkan eller kırılacaktır
Kanlı akan fırat durulacaktır
Mazlûm hakkı elbet sorulacaktır
O Şâh-ı Mazlûm'a acımadın mı?
Hak bâtıla doğru akar mı sandın?
Su kendi bendini yıkar mı sandın?
Gül, Hak'tan ayrılsa, kokar mı sandın?
O Şâh-ı Mazlûm'a acımadın mı?
Haccı yarı kesti, kıyâma geldi
Lütfetti İmâm'ım rüyâma geldi
Çatlatmayın beni, burama geldi
O Şâh-ı Mazlûm'a acımadın mı?
Kan gölü eyledin Yezit orayı
Ne çok seviyorsun mülkü parayı!
Başına yıkılır zâlim sarayı
O Şâh-ı Mazlûm'a acımadın mı?
Hüseyin topladı Şialarını
Terk edip geldiler yuvalarını
Yaptılar son defa duâlarını
O Şâh-ı Mazlûm'a acımadın mı?
İmâm sesleniyor: "Dileyen gitsin
Gitmeyenler kalsın, bu zillet bitsin.."
İte haksızlıktır, desem bir itsin
O Şâh-ı Mazlûm'a acımadın mı?
Mekke'den Kûfe'ye göç katar katar
Hüseyin canını Allah'a satar
Bir insan olamaz bu kadar beter
O Şâh-ı Mazlûm'a acımadın mı?
Kerbelâ çölünde İmâm'ın nâ'şı
Onun için döker ümmet göz yaşı
Yezitlerin ancak zulümdür işi
O Şâh-ı Mazlûm'a acımadın mı?
Mehmet, görmez oldu hakkı gözleri
Esir oldu Peygamber'in kızları
Soldu susuzluktan o gül yüzleri
O Şâh-ı Mazlûm'a acımadın mı?
Mehmet Demirer
Aşura
Sıcak bir Âşûrâ
Aç, susuz ve uykusuz
Bebekler süte
Analar suya doymamış
Ve doyamadan
Ağlayan gözler
Ve ağlamaktan halsiz kalmış bedenler
Suya muhtaç dudaklar
Babalar kederde, gamda ve imtihanda
Bugün Âşûrâ
Bildiğim tek
Ağladığım tek
Bu yaşıma değip de ağladığım ilk Âşûrâ
2000'e üç kalanın Âşûrâ'sı
Gökyüzü, Hüseyn'e ağlamakta
Gökler lânet olası Yezid'e homurdanmakta
Yezid ve yezidilere lânetler, beddûalar yağmakta
Evet gökyüzü ağlıyor;
Bardaktan boşanırcasına
Ve şimşekler öfkeyle çakıyor
Hepsi Hüseyn'e ağlıyor, yas tutuyor
Her şey siyaha bürünmüş
İnsanların göremediği siyaha
Bugün mâtem günü
Ve kâinât mâtemde, biz göremesek de
Sormayın niçin diye
Peygamber'imizin yâdigarı, göz nuru, torunu şehid edilmiştir
Hani şu bilmediğimiz
Veya tanıdığımızı zannedip tanıyamadığımız torunu
O yalnız, o meçhûl, o mazlûm
Asırlar boyu ve hâlâ, evet hâlâ!!
İşte o arslan şehid edilmiştir
Kimler tarafından?
Nûrdan kaçan yarasalar
Nübüvvet ve velâyetin
Hak ve hakikatın
Yeminli düşmanları
Bedir ve Uhudların
Hendek, Hayber ve Hüneynlerin
İntikamı hırsıyla kavrulan
"Tulekâ" hizbi tarafından
Hem de İslâm adına
Peygamber adına
Ve hilâfet sancağı altında
Evet bugün Âşûrâ'dır
Ve ben ilk defa Âşûrâ'yla tanışıyorum
İlk defa Hüseyn'e ağlıyorum
Resulullah'ın, daha ilk dünyaya geldiği sırada
Göz yaşlarına boğduğu Hüseyn'e
Omuzlarında büyütüp:
"Hüseyn bendendir, ben de Hüseyn'den"
Dediği Hüseyn'e
Evet ben Hüseyn'e ağlıyorum
Mazlûmiyete ağlıyorum
Yanlızlığa ağlıyorum
Faziletlerin yanlızlığına
Hak ve hakikatın yanlızlığına
İslâm'ın, Kur'an'ın
Resûlullâh'ın yanlızlığına
Ehl-i Beyt'inin, evlatlarının yanlızlığına ağlıyorum
Aslanların, yiğitlerin alkanlar içinde yatmasına
Zincirlere vurulmasına
Çakalların, çapulcuların baş tacı edilmesine ağlıyorum
Ben Hüseyn'e ağlıyorum, ama ilk defa
İlk Âşurâ!
On sekiz yaşındayım ben, ya siz?
Yirmi mi, kırk mı, altmış mı?
Sahi siz kaç defa ağladınız Hüseyn'e?
Siz ne kadar Âşûrâ'yı tanıyorsunuz?
Neden böyle oldu; neden böyledir hâlâ?!
Baba, neden anlatmadın bana Hüseyn'i?
Anneciğim, neden bahsetmedin bana Zeynep'ten?
Neden koklatmadın Peygamber güllerini bana?
Neden mestetmedin beni "Kevser" şarabından?
Neden karanlıklarla boğuşurken,
"Emân Yıldızları"yla tanıştırmadınız beni?
Yanlışlıklar deryasında çırpınırken,
Neden "Nûh'un Gemi"sine bindirmediniz beni?
Cehâlet vâdisinde şaşkın şaşkın dolaşırken
İlim şehrinin kapısını neden göstermediniz bana?
Ama sizin de bir suçunuz yoktur biliyorum.
Size de anlatan, öğreten olmadı ki
Ya siz ey ehil kalemler, neden durdunuz?
Ey konuşan diller, kürsüler, neden sustunuz?
Ey ümmetin eminleri
Emânete riâyet böyle mi olmalıydı?
Hem de peygamber emanetlerine
Evet Âşûrâ'dır bugün
Ve ben, ilk defa Hüseyn'e ağlıyorum
Kerbelâ'yla, Zeynep'le tanışıyorum
Ah! Ne mutlu onlara ki
Henüz beşikteyken kulakları
Hüseyn'in güzel adıyla çınlıyor
Bağrı nübüvvet güllerine yanan bir candan
Süt emiyor, can alıyor, büyüyor
Gözleri Hüseyn'e yaşaran gözlere bakıyor
Merhameti, sevgiyi tadıyor
Hakkı, batılı, zulmü adaleti kavrıyor ve öyle büyüyor
Ya Rab! Bize Hüseyn aşkını tattırdığın
Âşûrâ ile tanıştırdığın için
Hüseyin'ce ölerek
Veya Zeyneb'ce yaşayarak
Sana şükretmeyi nasib eyle
Âmin!
Umran İldeniz